Yer yüzünde "İlk insan" ve hem de "İlk Nebî"dir.
Ülül'azm peygamber ve Resûllerin ilkidir.
Hiç bir şey yaratmadan âlemde Hak teâlâ,
"Habîbinin nûru"nu halk eyledi evvelâ.
Ve hadîs-i kudsîde, verdi ki şöyle haber:
(Hiç bir şey yaratmazdım, sen olmasaydın eğer.)
Âdem aleyhisselâm yaratılmadan önce,
Yer yüzünde "cinnîler" yaşıyordu sâdece.
Sonra, aralarında çıkınca kin ve haset,
Kavga-cidâl yaptılar, "kan döküldü" nihâyet.
Hak teâlâ o zaman, gökteki meleklerden,
Müteşekkil bir ordu gönderdi yer'e hemen.
Onların başına da, "İblîs"i kıldı serdâr.
Zîrâ henüz Allah’a olmamıştı isyânkâr.
Adı, "Azâzil" olup, hepsinden âlim idi.
O ordunun başında, göklerden yere indi.
Cinleri, yer yüzünden adalara, dağlara,
Sürerek, kendileri yerleşti oralara.
Böylece, meleklerin bir kısmı yer yüzüne,
Yerleşip, emîrleri "Azâzil" oldu yine.
Hem göklerin, hem yerin oldu idârecisi.
Cennet hazînesinin, hem o idi bekçisi.
O, bâzan yer yüzünde, bâzı kere göklerde,
İbâdet ediyordu istediği her yerde.
"Kırk bin" sene yapmıştı, Cennetlerde bekçilik.
Yaptı "seksen bin" yıl da, meleklere emîrlik.
Onlara, "otuz bin" yıl, yaptı vâz-ü nasîhat.
Arş-ı âlâ altında, "on bin" yıl yaptı tâat.
Allah, "Âdem Nebî"yi yaratmak dileyince,
Ve bundan, melekleri haberdâr eyleyince,
Dediler ki: (Yâ Rabbî, sana hamd ediyoruz.
Ve seni tesbîh edip, her an zikrediyoruz.
Yerde fesat çıkarıp ve kan dökecek olan,
Kimseleri, ne için yaratacaksın el'an?)
Hak teâlâ buyurdu: (Ey benim meleklerim!
Sizin bilmediğiniz şeyleri ben bilirim.
Siz, yalnız bakarsınız onların işlerine.
Bense, nazar ederim kalb ve niyetlerine.
Siz, mâsum olsanız da günâhtan her ne kadar,
Onlar, günâh işleyip, sonra pişmân olurlar.
Sizin bu hâlinizi sevsem dahî bir nice,
"Affı"da çok severim, kulum tövbe edince.
Bana yaklaşanlara, daha çok yaklaşırım.
Benden uzaklaşanı, bana yaklaştırırım.
Ben, zelîl olanları, ederim tekrâr azîz.
Benim bildiklerimi, bilmezsiniz aslâ siz.)
Gerçi bunu sormakta, meleklerin niyeti,
Sâdece öğrenmekti o işteki hikmeti.
Yine de, "Bu suâli, niçin sorduk?" diyerek,
İstiğfâr eylediler, O'na boyun bükerek.
Dediler ki: (Yâ Rabbî, seni tenzîh ederiz.
Senin öğrettiğinden gayri şey bilmeyiz biz.
Ey Rabbimiz, muhakkak, sen her şeyi bilensin.
Ve her bir yaptığının, hikmeti vardır senin.)
Melekler, aczlerini böyle edip îtirâf,
Kürsî'yi, "yedi sene", ettiler her gün tavâf.